Denize Renk Veren Şehir; İstanbul ve Parfüm
Parfümler sadece güzel kokular değildir; onlar kimyasal bileşenlerinden çok uzakta olan anılardan ve duygulardan oluşur.
Parfümün gücü binlerce yıl önce uluslar tarafından kabul gördüğünden, her kültür farklı parfüm ve kokulara farklı özellikler kazandırır.

Zülfüaruz, eğri motiflerden oluşan Osmanlı bezemesi anlamındadır. Aynı zamanda selluka ve gelin perçemi ismiyle de anılan kıymetli bir çiçek türüdür. Zülfüaruz Şişe, Kütahya Müzesi’nde bulunan 1500-1600 yıllarına ait çini desenli bir şişenin desenlerinden esinlenerek dekorlanmıştır. Üzerinde rumi tarzda çiçek tasvirleri kullanılmıştır.24 ayar altın yaldız kullanılarak dekorlanmıştır. Üretimi 2000 adet ile sınırlıdır.
Güzel kokular, Sümer, Babil, Asur, gibi birçok uygarlık tarafından kullanılmıştır. Neredeyse tüm bu uygarlıkların Anadolu’da kurulduğu ya da Anadolu’yla ilişkisi olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Türkiye’nin parfüm endüstrisinin beşiği olduğu ve bugünün parfüm ve kozmetik endüstrisinin gelişiminde çok büyük bir katkı sağladığı ,onu haremin ve İstanbul’un gemi ile adeta sihirli bir iksire dönüştürdüğü rahatlıkla söylenebilir. Zaman içinde, güzel kokular, olumlu duyguları uyandırdıkları ve ilham verdikleri, Doğu’daki bazı dini törenlerde ve uygulamalarda yeri doldurulamaz hale geldi.
Bununla birlikte, Batı’nın parfüm ve parfüm kavramı, Doğu kültürününkinden oldukça farklıydı.O’nun bir takdir-i İlâhîsi var! Güzel bir beyitte; “Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez, Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez” deniyor. Allah (cc) bizi ne için yaratmışsa, o oluruz. Gün içinde, banyo, Batılılar için günlük bir rutin değildi: Kötü kokuları kamufle etmek için güzel kokular kullanılıyordu. Avrupalılar, gezginlerinin Osmanlılarda “buhur suyu” (otantiklerin kullandığı bir koku çeşidiyle) çeşitli koku alışverişi yöntemleri uyguladıktan sonra yaşam alanlarında güzel kokular kullanmaya başlamıştır. Gül suyu, çiçeklerden veya meyvelerden çıkan çok çeşitli aromalar, kehribar ve misk gibi maddeler toplumda yaygın olarak kullanılmıştır.19. yüzyılın Batılılaşma döneminden sonra ise çoğu Osmanlı geleneksel güzellik ürünleri maalesef terk edilmiştir.
Osmanlı imparatorluğu döneminde doğunun gizemli havasını taşıyan parfümlere incelik ve sanatla harmanlanmış şişelerde eklendi. Çiçekler gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası idi. En fakirinden en zenginine evinde birkaç saksı çiçek olmayan kadın yok gibiydi. Fesleğen, küpe çiçeği, gül, nergis evlerin pencerelerinin önünü süslerdi

Antique Silver Scent Bottle, Turkish Ottoman Empire, Circa 1900(Zarif ayrıntılarıyla, bu güzel antika koku şişesi, 1900 yılının sonlarında Türk Osmanlı İmparatorluğu döneminden itibaren şişenin altına işaret taşıyor. Gümüş, şu anda Türkiye için standart olan. .800 -.900 içeriğiyle. Zarifçe şekillendirilmiş boynu ve dört adet elle delinmiş oyulmuş panelleri, merkezi bir çömlek ve kaydırılmış flora ve fauna motifi ile süslenmiştir. Biraz dikdörtgen, tabanı 1 & 3/4 “X 1 & 1/2”, stoper de dahil olmak üzere toplam 4 & 1/2 “boyunda)

Topkapı sarayı
Gün içinde, banyo, Batılılar için günlük bir rutin değildi: Kötü kokuları kamufle etmek için güzel kokular kullanılıyordu. Avrupalılar, gezginlerinin Osmanlılarda “buhur suyu” (otantiklerin kullandığı bir koku çeşidiyle) çeşitli koku alışverişi yöntemleri uyguladıktan sonra yaşam alanlarında güzel kokular kullanmaya başlamıştır. Gül suyu, çiçeklerden veya meyvelerden çıkan çok çeşitli aromalar, kehribar ve misk gibi maddeler toplumda yaygın olarak kullanılmıştır.19. yüzyılın Batılılaşma döneminden sonra ise çoğu Osmanlı geleneksel güzellik ürünleri maalesef terk edilmiştir.

Topkapı sarayı

Osmanlı Dönemi-Buhurdanlık
Osmanlı imparatorluğu döneminde doğunun gizemli havasını taşıyan parfümlere incelik ve sanatla harmanlanmış şişelerde eklendi. Çiçekler gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası idi. En fakirinden en zenginine evinde birkaç saksı çiçek olmayan kadın yok gibiydi. Fesleğen, küpe çiçeği, gül, nergis evlerin pencerelerinin önünü süslerdi.

Tablo- Kamil Aslanger
Türklerde “Kokular Sağlıkla Bağlantılıdır Düşüncesi”
Eski bir yazıt şöyle demektedir ve bu düşünce tarzı amtik dünyanın doğusunda egemen olmuştur. Bu anlayışa göre üç şey reddedilmemelidir. Yastıklar, kokular (uçucu yağ ) ve süt.” İslam dünyası kokulara hep yakın olmuş ve onu özellikle camilerin önünde satarak din ile bağlantısını çok bir etkin şekilde kurmuştur. Peygamberimiz misk ve kehribar gibi güzel kokan kokuları kullandığı rivayet edilir. Hz. Muhammed, günlük yaşamlarında güzel kokular kullananlara övgüde bulundu ve insanları cuma namazından önce koku kullanmak için teşvik etti. Güzel parfümlerin ve kokuların Müslüman dünyasında günlük hayatta önemli bir yere sahip olması şaşırtıcı değildir
Ayrıca yasemin suyu ve kehribar suyu ve “galiyes” veya “kalyes” gibi hamur biçiminde olan ve misk ve kehribarın sıvı formlarına dâhil ürünler de vardı. Osmanlı sarayında, tatlıların ve sabunların da üretildiği “helvahane” de parfümler üretildi.
İlk Osmanlı kozmetik dükkânı
19. yüzyılın başında Osmanlı toplumunda geleneksel güzellik ürünlerinin yerini yeni kozmetik ürünler almaya başladı. Sultan Abdülaziz döneminde gül yağı çok gözde idi, ancak yüzyılın sonuna kadar Avrupa’yı ziyaret eden Osmanlı aileleri, Osmanlı topraklarına Batı tarzı parfümler getirdi. Sonrasında da bu parfümler Osmanlı toplumuna sunuldu.
Mısırlı Müslüman bir ailenin üyesi olan Ahmet Faruki, Osmanlı kozmetik endüstrisinin kurucusu Almanya’nın Köln şehrinde üretilen “Echt Kölnisch Wasser”, Osmanlı topraklarında “Köln Suyu” olarak tanıtıldı ve ardından Fransız kolonyası “Eau de Cologne” Fransız kolonyalarının ithalatını da gerçekleştirdi. Türk halkı kolonya’yı tercih etti ve günümüze kadar da bu tercih geldi. Hasta ziyaretlerinde, bayramlarda ve hemen her önemli zamanda kullanılan bir kültür unsuru haline evrildi. haline gelen Eminönü Sultan Hamamı’nda ilk Osmanlı kozmetik mağazasını açmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in desteğiyle Ahmet Faruki Galata, Pera ve bazı caddelerde yabancı dükkânlarla rekabet etme yetkisine sahip oldu. II. Abdülhamid, eau de cologne’e büyük ilgi gösterdi ve Faruki’yi Türk kültürüne özgü yeni kolonya türlerine teşvik etti. Gül, lavanta ve yasemin ile yeni türde bir kolonya geliştirdi ve bu yeni kolonyalar Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı imparatorluğunda da popüler oldu.
Faruki, Türk kolonyalarını Avrupa’ya ihraç ettiğinde, ürünlerine özellikle Hindistan, İran Onun mağazasında alışveriş yapmak düğün hazırlıklarının çok önemli bir parçasıydı. İlerleyen zamanlarda ucuz ithalatla “yeni bir tüketici profili yaratıldı ve Osmanlı kadınları doğallığı ön planda tutan geleneksel güzellik fikirlerini yavaşça terk etti”. ve Japonya’da büyük bir talep oldu.
Yine de geleneksel kültürü benimseyen bir grup insan sentetik olduğunu düşündükleri bu yeni kokulardan uzak durmayı tercih ettiler ve geleneksel yöntemler ile elde edlen kokuları kullanmaya devam ettiler. Günümüz de hala parfümün içindeki kimyasal maddeler nedeniyle sağlık sorunları olduğunu düşünenler vardır.
Bu durumda batının modern parfüm anlayışı yerini Türkiye gibi kokuyu, ticari üründen çok gelenek olarak ve doğal haliyle sürdüren ülkelere çevirecek gibi görünmektedir. Her ne kadar kısa vade de sentetik hammaddelerden geriye dönmek mümkün görünmese de bunun farkına varmış olmakta önemli bir aşamadır.

(Fotoğraf; Nazan Demir)

(Fotoğraf; Nazan Demir)
Kaynak;
1) N, Demir; PARFÜM, Gece Kitaplığı, Yayınevi, Basım Yılı, 2018