Aromaterapi nedir?
Doğa tüm bitkilere eşit davranmamıştır diye başlamak istiyorum bugün ki yazıma. Kuşkusuz hepsinin kendine özgü özellikleri vardır ama doğanın, bazı bitkilere daha cömert davrandığı da yadsınamaz bir gerçektir. Bitkilerin bazılarının eşsiz renkleri, bazılarının dizayn harikası biçimleri varken, bazılarının da büyüleyici kokular vardır ki, bu güzel kokular insanları binlerce yıldır hep o çiçeklere çekmiştir.

,Aromaterapi; bazı kaynaklarda; bitkilerde bulunan uçucu yağlarla yapılan iyileştirme işlemine verilen ad olarak ifade edilmektedir. Bunu daha genel bir ifade ile “güzel kokulu doğal özler ile yapılan sağaltım” olarak da ifade etmek mümkündür. Aromaterapi Fitoterapinin bir bölümüdür. Burada söz konusu olan uçucu yağlar ifadesi; oda sıcaklığında buharlaştıkları için bir grup kimyasal bileşiğe verilen addır.
Aromaterapide, uçucu yağlar şu şekilde kullanılır:
—Ağızdan,
—Cilt üzerinde,
—Difüzyon veya buharlaşma yoluyla.
Geçmişten günümüze Aromaterapinin nasıl bir seyir izlediğine şöyle bir göz atacak olursa kaynaklar bizi yine Mısır uygarlığına çıkarıyor diyebiliriz. Bunun nedeni belki de insan bedenini çok önemseyen ve onun ölümsüzlüğüne inanan dini inançlarıdır.
TARİHÇE
Yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen aromaterapinin, ilk olarak Mezopotamya’da güzellik ve tedavi amaçlı kullanıldığı bilinmektedir. Eski Mısır’da aromatik yağlar, hem güzellik, hem tedavinin yanı sıra, peruklarda ve hatta bazı dinsel ayinlerde tütsü ile karıştırılarak yakılmak suretiyle de kullanılmıştır. Yine aydınlanmak amaçlı kullanılan yağlara zengin evlerinde bir miktar hoş kokulu yağ karıştırılmak suretiyle bir çeşit koku terapisi yapıldığı da bilinmektedir.
Bugün bilinen en eski kozmetik ürün kabul edilen kremler ve aromatik yağlar, kraliçeler vadisinde bulunan eski bir mezar odasından çıkarılmıştır ve bir kraliçeye aittir. Aynı çağlarda, eski Çin uygarlığı tarafından da aromaterapi yağları ve bitkileri tanrıya olan şükranın bir ifadesi olarak kullanılmıştır. Tanrıya sunulan hediyeler içinde sunak taşlarına konan en değerli şeyler arasında aromatik yağlar ve aromatik bitkiler yer almıştır. Aromaterapinin tedavi ve güzellik maksadıyla kullanımı eski Yunan medeniyetlerinde de devam etmiştir. Roma İmparatorluğu devrinde aromaterapi, banyo sonrası masaj teknikleriyle daha geniş ve yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Romalıların aromaterapi yağlarını, eski Arap ve Hint medeniyetlerinden getirttiği düşünülürse aslında aromatik yağların ve aromaterapinin ilk çıkış yerinin Doğu medeniyetleri olduğunu söylemek hiç de gerçek dışı bir yaklaşım olmaz.
Ama günümüzde kullanıldığı şekliyle modern aromaterapinin isim babası Fransız bir Kimyager olan, René-Maurice Gattefossé olarak kabul edilmektedir.
Esasen bir koruyucu hekimlik sistemi olan aromaterapinin kullanım alanı günümüzde, bu amaçla kullanılmaktan ziyade, daha çok güzellik amaçlı kullanıma yönelmiş olsa da, bitkisel yağların genel olarak iyileştirici etkileri her zaman bilinmekte ve kabul edilmektedir.
Bitkilerin -kabuk, yaprak, çiçek, meyve, tohum, sap, kök gibi- farklı yerlerinden çeşitli yöntemlerle elde edilen güzel kokulu yağların birçoğu uçucu özellik taşırlar. Bu şekilde atmosferde de buharlaşmış olarak da mevcutlardır. Yağlar, pek çok bitkiye verdikleri koku ile karakter katan, kimyasal oluşumlardır.
Bitkisel kokuların ait oldukları bitkinin ruhunu oluşturmakla birlikte, her zaman yağ grubundan bir bileşik olmak durumunda değillerdir. Bitkilerdeki uçucu yağların canlı hayatı için (özellikle insan), yerleri çok iyi anlaşılmış olmamakla birlikte daima kullanılmışlardır.
Olaya diğer yönlerden bakıldığında ise, hayvan hayatı açısından çekici/itici olarak önemli oldukları, kısmen bitkinin kendi bağışıklık sistemini oluşturdukları ve bitkinin parmak izi gibi görülmeden bile sadece kokusu ile tanınmasına imkân sağlamıştır. Bitkisel yağlar yanıcı olup, alkol ve diğer organik çözücülerde içinde çözünür, suda %20′ye kadar çözünebilirler. Aromatik kokuların yüzyıllardır doğal/bitkisel tedavi alanında kullanılıyor olmasından dolayı, aromaterapinin bitki/şifalı ot uygulamalarının bir branşı veya devamı olduğu düşünülebilir.
Ancak şifalı bitkilerle tedavi ile aromaterapiyi birbirinden ayıran temel farklar vardır.
Bir bitki ekstraktı kullanıldığı zaman onun nasıl bir çözücü içinde ekstrakte edildiğine bağlı olarak tamamından fayda sağlamak mümkündür. Burada ise sadece bitkiye aroma veya koku veren bir bileşik gurubundan faydalanılmaktadır. Aromaterapi kapsamında kullanılan yağlar, şifalı bitki tedavisinde kullanılan bitkilerden daha ciddi bir maliyete sahiptirler (1 ton gül yaprağından yaklaşık olarak, 250 gr kadar gül yağı çıkartılabilmektedir) buna karşın elde edildikleri bitkiye ait diğer kimyasal bileşenleri içermezler. Bu nedenle, aromaterapide kullanılan bitkisel yağın, aynı bitkinin şifalı ot tedavisinde kullanılanına göre farklı özellikler taşıması normaldir.
Aromaterapinin binlerce yıllık geçmişine bakıldığında bu amaçla en çok kullanılan aromatik bitkilerin zambak, menekşe, limon çiçeği, gül, yasemin, ıhlamur, iğde ve lavanta olduğu, bunlardan elde edilen yağların daima çok değerli olduğu görülür. Bunlara, güzel koku vermekten öte, daha çok geleneksel ilaç özelliği taşıyan ada çayı, defne, kekik, kantaron, okaliptüs, mersin gibi bitkilerde ilave edilebilir ki, bu bitkilerin gerek aromatik kokuları gerekse aromatik kokularını içeren yağları binlerce yıldır insanlara koku ve şifa dağıtmışlardır. Yine sığla olarak bilinen günlük ağacı yağıda binlerce yıldır bilinmekte, sığla ormanlarına sahip olmak amaçlı savaşlar çıktığı da yazılı tarihsel kaynaklarda yer almaktadır.
Argümanlar ve Etkinlik

Aromaterapi uygulamalarında, bu tarz aromatik yağlar hastalığa tek başına çare bulmaktan öte, vücut ve ruh sağlığı için, bir çeşit koruyucu, rahatlatıcı bir yöntem olarak ele alınmalıdır.
Aromaterapiden mucize beklenmemelidir.
Yine bu yağların elde edildiği bitkiler doğal olmalı, yağların eldesi esnasında kullanılan yöntemlerde mümkün olduğu kadar, insan sağlığına zararlı kimyasaldan kaçınılmak, kullanmak zorunlu ise, kalıntılarının uzaklaştırıldığından emin olunmalıdır. Aksi durumda deva olması beklenen yöntem yeni sağlık sorunlarına yol açabilir.
Vücut ve ruh; aromaterapide bir bütün olarak ele alınır ve herhangi birinde meydana gelen bir rahatsızlık veya düzensizliğin diğeri üzerinde de olumsuz etkiler oluşturacağı kabul edilir. Organizmada dengeyi; güzel kokularla ruh, şifalı yanıyla da beden üzerinden kurmayı amaçlayan aromaterapi, vücut ve zihni uyarmak yoluyla kendi kendini desteklemesi ve iyileştirmesi esasına dayanır. Bu nedenle, her hastanın kendine özgü bir hastalık seyri olduğundan, kendine özel bir aromaterapi uygulaması olmalıdır.
Aromaterapi, bilgi ve beceri ile uygulandığında güvenilir ve zararsız bir destekleyici bir tedavi şeklidir. Ancak, bazı bitki türlerinin yağlarının oldukça zehirli olduğu unutulmamalıdır. Bitkisel yağların elde edilmesi son derece bilgi ve dikkat gerektiren bir süreçtir. Örneğin, bir çay kaşığından bile az miktarda okaliptüs yağının ağız yolu ile alınması muhtemel ölüme sebebiyet verecektir. Zehirli olmayan ölçülerde bile aromaterapi esaslarına uygun olarak ve bilimsel olarak elde edilmeyen yağlar, organizmaya zarar verebilir.
Aromaterapi uygulaması kimler için sakıncalıdır?
• Belli bir yaşın üzerindeki kişiler ve çocuklar için kullanılacak dozda asla aşırıya kaçmamalıdır.
• Koku alerjisi olan kişilere asla aromaterapi tavsiye edilmez ve yapılmaz.
• Hamilelere genellikle aromaterapi tavsiye edilmez.
• Alerjik reaksiyonların veya beklenmedik durumların önüne geçmek için hamileler, çocuklar ve yaşlılar için öncelikle cilt testi yaptırılmalıdırlar.
• Kişi metabolik ve sürekli bir ilaç kullanıyorsa doktora danışmadan aromaterapi yağı kullanmamalıdır.
Saf esansiyel yağlar taşıyıcı yağ içerisinde inceltilmiş halde ve çok az miktarda dikkatli kullanılmalıdır. Hamilelik döneminde mersin, kekik, mercanköşk, adaçayı, biberiye, yasemin, servi, ardıç, limon, nane, gül, tarçın, karanfil, sedir ağacı yağı gibi yağlardan kesinlikle uzak durulması gerekir.
“Sağlıklı olmanın yolu, her gün aromatik banyo yapmak ve güzel kokulu yağlarla masaj olmaktır (Hipokrat).”
Sağlıklı bir yaşam sürmeniz dileği ile.
Not; Bu yazı tamamen bilgilendirme amacıyla yazılmış olup tıbbi tavsiye niteliği taşımaz.
KAYNAK
N, Demir, Ülkemizde Bitkisel Hammadde Kaynakları, Gece Kitaplığı 2017